5 Mayıs 2016 Perşembe

İşlem Öncesi Dönem (18 ay-6yaş/2-7 yaş) Hareket Gelişimi ve Eğitimi

Bilişsel gelişim dönemleri açısından duyu-motor dönemden sonra gelen dönem olarak ortaya çıkan işlem öncesi dönem, aynı zamanda “ilk çocukluk” olarak değerlendirilen ve okulöncesi olarak tanımlanan yaşam sürecini kapsar.
Okulöncesi, özellikle anaokulu dönemine denk düşen bu dönemde, çocuklar motor gelişimleri açısından da temel hareketler dönemindedirler.
Bilişsel açıdan işlem öncesi düzeyde olan çocukların, psikomotor gelişim düzeyi açısından temel hareketler dönemi düzeyinde olmaları onların hangi özellikleri içeren hareket eğitimi ile muhatap olmaları gereğini de ortaya koymaktadır.
 Bu dönemde, çocuklarda mantıksal düşünce gelişmemiş olup, yetişkinlerde görülen şekilde bir mantıktan söz edilemez. Nesnelerle ilgili sembollerin geliştirilmesi söz konusudur. Simgesel işlemlerin geliştiği görülür. Örneğin, 2-4 yaşlarındaki bir çocuk göremediği kişi ya da bir nesne ile ilgili onları temsil eden bir sözcük, simge ya da başka bir varlık geliştirmeye başlayabilir. Böylece, çocuk yaşadığı anın sınırından kurtularak, geçmişte olanları zihninde canlandırması geleceğe ilişkin bazı kestirimlerde bulunması olanaklı hale gelir (Selçuk, 1997: 75, Dönmezer, 1997: 78).
Sembolik oyunların görülmeye başlandığı bu dönemde, imgelerin kullanıldığı ve duyguların yoğun olarak yer aldığı gerçek yaşama hazırlık niteliği taşıyan, bilişsel çıkışlı etkinlikler söz konusudur.
Çocuk, büyük ölçüde ben merkezci bir düşünce yapısında sahiptir. Farklı bakış açılarının olabileceğinin ayrımında değildir. Dolayısıyla, bu durum onun yaşanılan süreçteki kişilik ve adalet anlayışını da etkiler. Koşullara değil sonuca bakarak karar verir.
Hareket eğitimine ilişkin uygulamalarda çocuğun bilişsel düzeyi konusunda bilinmesi gereken noktalardan birisi de, gruplandırma, kavramsal sınıflandırma, neden sonuç ilişkisi kurabilme düzeyinde olmayışlarının bilinmesidir. Dolayısıyla, Piaget’nin “mantık öncesi” olarak yorumladığı bu süreçte, çocuklardan istendik davranışlar yerine onların yapabilecekleri ve yaptıkları ile ilgilenmek daha doğrudur.
Bu dönemdeki çocuktaki bilişsel kısıtlılık birçok işlemi yapmaya elverişli değildir. Tersine çevirme, dönüştürme yapamayacağı gibi algıları kendisi üzerinde yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla, düşünce de ben merkezcidir (Yavuzer, 1993: 88).
Motor gelişim dönemi açısından temel hareketler dönemi başlangıç evresi ile ilk evrenin belli bölümüne denk gelen iki, üç ve dört yaş çocukları için etkinlikler sosyal bir uğraş olmaktan çok, kendisini dinlediği, kendisini konuştuğu, önceleri monolog sonraları ise, benmerkezci bir uğraştır.
Bu dönem çocukları, hareket eğitimi uygulamalarında lokomotor, manipulatif ve denge hareket gruplarına özgü kurallı ve istendik etkinliklerden çok, kendi kendilerinin hareket yeteneklerini anlamak ve denemek peşindedirler. Bunun peşi sıra temel hareketler döneminin ikinci evresi olan “ilk evrede” ise, hareket gruplarına özgü hareketler daha uyumlu ve kontrollü olmaya başlar. Örneğin, üç ile dört yaş arasındaki çocukları parmak ucunda yürümeye başladığı gibi, geri geri yürümeyi de beceririler. Ani dönüş ve duruşlar nedeniyle koşma becerilerinde artma görülürken, merdiven tırmanma becerileri ve üç tekerlekli bisiklete binme gibi etkinlikler gözlemlenebilir.
Denge, yakalama, durarak uzun atlama, fırlatma, topa ayakla vurma, sıçrama, sekme gibi motor davranışlar ilk etapta iki, üç, dört yaşlarında giderek gelişen ve artan bir şekilde beceriye dönüşürken, asla mükemmel değildir. Mükemmel olması da beklenmemelidir. Önemli olan kalitesi ne olursa olsun, hareketlerin gerçekleştirilebilmesidir. Bu davranışlar aynı zamanda çocuğun bilişsel gelişimi ile ilgili düzeyinin göstergelerinden de birisidir. Okulöncesi 36-72 aylık çocukların eğitim programında yer alan motor davranışların, “Temel Hareketler Dönemi” gereği, daha kontrollü ve koordinatif düzeyde gerçekleştirilebilmesi bilişsel düzey ve biyolojik olgunlaşmanın sonucudur.
Ancak bu konuda çevresel faktörler olarak adlandırılan, deneyim, alıştırma ortamı sağlayan oyun alanları ve çocuk parkları gibi uyaranların önemi unutulmamalıdır.
İşlem öncesi dönemdeki bilişsel sınırlılıkların bilinmesi, çocuklara yönelik oyun veya hareket eğitimi planlamalarında önemli bir yere sahiptir. Bu dönemdeki çocuklarda “korunum sınırlılığı” söz konusudur. Herhangi bir nesnenin şekli ya da mekanın konumu değiştiğinde, onun ağırlık ve hacminde değişiklik olmayacağı ilkesi olan korunum, bu yaştaki çocukların biliş seviyelerinin değerlendirebileceği bir durum değildir. Korunum ilkesi altı yaşına dek kazanılamamakla birlikte, yapılan araştırmalar dört, beş yaşlarındaki çocukların özel yetiştirme yöntemleri ile korunum sorununu çözebildiklerini göstermiştir (Morgan, 1981: 63).
Piaget’ye göre insanlar yaşları ilerledikçe benmerkezci olmamayı öğrenirler. Eğer uygun yaşantılar geçirilemezse, birey tüm yaşamı boyunca ben merkezli kalmaktadır. Oyun veya hareket eğitimine ilişkin etkinliklerin, çocuğun biliş seviyesine uygun ve giderek değişen bir karakter içermesi, çocuğu ben merkezcilikten başkalarına önem ve değer vermeye yöneltebilecektir. Bu konuda aceleci davranmak, yani çocuktan kurallara uymasını beklemek, arkadaşlarıyla bazı şeyleri paylaşmasını istemek pek anlamlı değildir. Çünkü bu dönemde çocuklar her hangi bir etkinliği gerçekleştirebilmeyi, hareket yeterliliğine ulaşma şekli ile algılayabilmektedirler.
Yine bu yaşlardaki çocukların “tersine dönebilirlik” kavramı ile ilgili bir biliş seviyesinde olmadıkları bilinmektedir. Bir nesnenin farklı boyutlara/niceliğe dönüşmesi olan tersine dönebilirlik ile ilgili anlayabilme yetersizlikleri onları hala kısıtlar niteliktedir.
Aynı zamanda, bir olay ya da nesnenin diğer yönlerini dışarıda bırakarak, bir yönüne yoğunlaşma eğilimi olan “odaklaşma” bu yaş çocuklarında oldukça yoğundur. Buradan hareketle, çocukların bir konu, olay ya da nesne ile ilgili farklı ve çok yönlü düşünce içinde olmaları beklenmemelidir.
Psikomotor gelişim açısından bakıldığında, hareket gruplarına ilişkin denge, manipülatif ve lokomotor hareketleri rahatlıkla yapabilen bu yaş gurubu çocuklarından yaptığı hareketlerle ilgili,
v  Ne zaman?
v  Niçin?
v  Ne kadar?
v  Neden?
Yapılması gerektiği ile ilgili bir düşünce içinde olmaları beklenmemelidir. Öğretim açısından ise, hareketler gerçekleştirilebildiği ölçüde kabul görmeli, yerine getirememe ile ilgili bilişsel analizlere girişilmemelidir. Bu dönem çocukları için, motor bir davranışı her hangi bir seviyede sergileyebilme yeterli ve önemlidir. Zaten birçok motor davranış düzenli ve uyumludur. Karmaşık olmamak kaydı ile birçok hareketi öğrenebiliriler ve gerçekleştirebilirler.
Çocukların bilişsel kısıtlıklarının olması onların bazı birleşik hareket etkinliklerinde bulunmalarını ve kuralsız (basit kurallı) bazı oyunlar oynamalarını engeller nitelikte bir kısıtlılık içinde oldukları anlamına gelmez.
Cüceloğlu’na göre (1992), beş yaşına gelen çocuklar bir nesneyi bağımsız bir nesne olarak değil o nesnenin ifade ettiği sınıfın temsilcisi olarak görebilecek bilişsel seviyededirler. Kavram ve sembollerin verdiği zenginliği kullanarak oyun yaşamını renklendirmeye başlarlar. Taklit etme, oyun ve etkinliklerde önemli rol oynar.
5-6 yaş grubu çocuklarında hareketlerin koordinasyonu daha düzgündür. Lokomotor, manipulatif ve denge hareket gruplarına özgü bir çok motor davranışı yerine getirebilirler.
Çocuk bu yaşlarda duvar ya da tahta üzerinde yürümek, iki tekerlekli bisiklete binmek gibi denge etkinlikleri ile ilgilidir. Müzikteki ritim onu ilgilendirir. Zamana uygun bir tempoyla vuruş yapabilir (Yavuzer, 1993: 92).
Ritim ve tempo ile bağlantılı çeşitli figüratif hareketlere ilişkin öğretim, zorunluluk ve dayatma olmaksızın gerçekleştirilebilir. Çeşitli dans etkinlikleri, basit ve temel formda, isteğe bağlı olarak yerine getirilebilecek davranışlardır.
Çocuğun temel hareketler dönemine ilişkin motor davranışları beceri ölçüsünde gerçekleştirebiliyor olması onun sosyal ve duygusal gelişimini olumlu yönde etkilemekte, kişilik ve benlik yapısına ilişkin gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Hareketlere ilişkin yeteneklerin takdir edilmesi çok önem taşır. Çocukların bu yaşlarda kendilerini başkalarıyla kıyaslıyor olmaları ve övünme eğilimi göstermeleri doğaldır. Takdir edilmeleri bu duygusal istek ve ihtiyacı karşılar.
İşlem öncesi dönemdeki çocuğun, bilişsel seviyesi göz ardı edilmeden düzenlenecek motor gelişime ilişkin öğretim, onun algılayabileceği biçimde olmak zorundadır. Operasyonel düşünme yetisine ulaşmamış olmaları yani, kıyaslama yapamıyor olmaları dikkate alınmalıdır. Kavram kullanabilme, muhakeme yapabilmelerinin sadece özelden özele yapılan bir benzetmenin ötesine geçemiyor olması, onların oyun veya hareket eğitimine ilişkin uygulamalarının niteliğini belirlemelidir. Sürekli hedeflere yönelik algılamalarda başarılı olmaları, yer ve zaman açısından uzaktaki hedeflere karşı başarısız olabilecekleri, yakın çevreleriyle ilgili oluşları ve en önemlisi görsel algı ve zihinsel semboller geliştiriyor olmaları unutulmamalıdır.
C. M. Charles’ın ifadesiyle Piaget’ye göre (çev. Ülgen, 1992: 6, 12, 13), işlem öncesi dönemde çocuk, dört yaşın başlarında zihinsel büyümede büyük bir adım atar. Objelerin yerini alan zihinsel sembollerin biçimlendirilmesi obje ve olayları işaret etmede dili kullanma, tutarsız olsa da, gruplandırmalar yapabilme, basit düzeyde akıl yürütebilme, zihinsel imajlar kullanma yeteneğine ulaşır.
Sezgisel düşünme olarak nitelendirilen işlem öncesi dönemin duyu-motor sonrası aşamasını içeren dört yaş ve sonrası süreçte çocukta dil iletişimsel, kendini merkeze alan ve bilgileri diğerine geçirmeye yönelik bir konuşmayı içerir.
Yine sezgisel dönemde çocuğun sözel gürültü şekliyle sık sık tartışması olağandır. Bununla beraber, bu tartışmanın inandırma ve ikna etmeyle ilgili olmadığı bilinmelidir. Oyun veya hareket etkinliklerinde bu tür davranışlara olanak sağlanırken, yasaklayıcı ve engelleyici olunmamalıdır.
Bu dönemde (4-6 yaş), oyun veya hareket eğitimi etkinliklerinde giderek artan bir şekilde sosyalleşme eğilimi ön plana çıkmaya başlar. Elim sende, saklambaç, kaybolan objeleri arama ve tahmin oyunları kabul görmeye başlar. Bu dönemin bilişsel düzeyi gereği çocuklar, oyunun sonucu ile değil, nasıl oynandığı ile ilgilidirler. Basit kuralların ötesindeki kuralları bilmeleri ve onlara uymaları çok zordur.
Dolayısıyla, öğretmenler, sayıca az ve çok basit kurallar koymak, gözlemlemek ve dönüt vermekle ilgili olmalıdırlar. Çocukların kuralları hatırlayamamaları, bunları uygulayamamaları çok doğal karşılanmalıdır. Oyun veya hareket eğitimi etkinliklerinde çocukların herhangi bir davranışı sergileyebilmeleri önemli bir çıktı olarak değerlendirilmelidir.
Yine bu dönemde, çocukların zihninde gerçek olayların birbirine karışıyor olması, gerçek olay ile kurguların ayırt edilemiyor oluşu, gidişatın o yönde anlamlı gelmesi çocuğu “yalan” söyleme davranışı içine iter. Ancak bu gerçek anlamda bir yalan değildir. Dolayısıyla, “dürüst” olmayan bir davranış biçiminde değerlendirilmemelidir. Oyun ve diğer etkinliklerde bu gibi durumlar ortaya çıkarsa, çocuğun yargılanmaması gerekir.

Oyun veya hareket eğitimi etkinliklerindeki “yarışma,” bu dönem çocuklarında gerçek yarışma esprisini oluşturan “rekabet” açısından bir şey ifade etmemektedir. Çünkü bu dönem çocukları birbirleriyle bir eylemi gerçekleştirebilmeleri dışında kazanma ve kaybetme peşinde değillerdir. Yani, böylesine bir yarışma /rekabet bilişi söz konusu değildir. Doğal olarak, gerekli de değildir.
Buradan hareketle, okulöncesi  dönemi çocuklarının hareket eğitimi etkinliklerinde birbirleriyle yarıştırılmaları düşünülmemelidir. Çünkü çocuk bu dönemde kendisi için oynar veya bir “iş” yapar.
Otorite ve boyun eğme konusunda ise işlem öncesi dönem, çocuğun dört beş yaşlarında yetişkinlere mutlaka boyun eğdiği, iyi olmanın itaat etmek olduğu algısının yaşandığı bir süreçtir. Grup sorumluluğunun henüz taşınamıyor oluşu onların bireysel olmalarının bir sonucudur. Bu nedenle, her hangi bir olumsuz davranış nedeniyle gurubun cezalandırılması yaklaşımını beklemez ve anlamazlar. Bununla birlikte, “yaramaz”lık yapan çocuğun, bunun için bir suçluluk duyması ender bir durumdur. Çünkü onun yaptığı “yaramazlık”değildir.
6-7 yaşlarında ise, otorite ve boyun eğme konusundaki yetişkin davranışını algılamada değişiklikler oluşmaya başlar. Yetişkinlerin davranış tutarsızlıklarına dikkat edilir, ancak boyun eğme konusunda aynı tutumları devam eder.
Hareket eğitimine ilişkin bireysel davranışlar olağan karşılanmalı, çocuğun yanlış ve hatalı davranışları konusunda uzun süreli suçluluk duyması beklen-memeli, ondan istenilen etkinliğe ilişkin davranışlar model olunarak sergilen-melidir.
Çocuklar için “suç” kötü davranıştır. Kötü davranış ise yetişkine karşı çıkmaktır. Dolayısıyla, böyle bir davranışta kötü bir şey yoktur. Ceza ise, kötü bir davranışın doğal sonucudur. Çocuğun her hangi bir bireysel ve farklı davranış sergilemesi ya da istenilen bir etkinliğe katılmaması iyi anlaşılmalı ve değerlendirilmelidir. Çünkü bu bir karşı çıkıştır. Etkinliğin ona hitap etmiyor oluşu bu tür davranışların nedeni olabilecektir. Bu gibi durumlarda çocuk zorlanmamalı ya da kendisi için “kötü” olsa bile bunun bir karşı duruş olduğu düşünülerek anlamlı bir davranış olarak değerlendirilmelidir.
Bu dönem çocuklarının oyun veya hareket eğitimi etkinliklerinde, sosyal davranışa ilişkin boyutların çeşitlenmesi, 6-7 yaş ve sonraki süreçlerde ortaya çıkmaya başlar. Başkalarının içinde olup tek başına oynarlarken, artık yavaş yavaş başkalarının katılımını bekler ya da başkalarına katılma eğilimi gösteririler. Dolayısıyla, anaokulu son dönem ile anasınıfı çocukları grup etkinliklerinde daha sık rol almaya başlarlar.
Görüldüğü gibi, işlem öncesi dönemde, çocukların motor gelişim dönemine özgü özelliklerinin geliştirilmesinde, bilişsel gelişim düzeyi gereği, çok basit, kuralsız ya da az kurallı bireysel ağırlıklı oyun ve oyunsal formdaki etkinliklere ihtiyaç vardır. Örneğin, sıçrama hareketi ile ilgili olarak ileriye sıçrama öğretimi değil, kurbağa gibi sıçrama öğretim yaklaşımı daha doğru ve çocuk için daha anlamlıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.