Bilişsel gelişim dönemleri
açısından duyu-motor dönemden sonra gelen dönem olarak ortaya çıkan işlem
öncesi dönem, aynı zamanda “ilk çocukluk” olarak değerlendirilen ve okulöncesi
olarak tanımlanan yaşam sürecini kapsar.
Okulöncesi, özellikle anaokulu dönemine denk düşen
bu dönemde, çocuklar motor gelişimleri açısından da temel hareketler
dönemindedirler.
Bilişsel açıdan
işlem öncesi düzeyde olan çocukların, psikomotor gelişim düzeyi açısından temel
hareketler dönemi düzeyinde olmaları onların hangi özellikleri içeren hareket
eğitimi ile muhatap olmaları gereğini de ortaya koymaktadır.
Bu dönemde, çocuklarda
mantıksal düşünce gelişmemiş olup, yetişkinlerde görülen şekilde bir mantıktan
söz edilemez. Nesnelerle ilgili sembollerin geliştirilmesi söz konusudur.
Simgesel işlemlerin geliştiği görülür. Örneğin, 2-4 yaşlarındaki bir çocuk
göremediği kişi ya da bir nesne ile ilgili onları temsil eden bir sözcük, simge
ya da başka bir varlık geliştirmeye başlayabilir. Böylece, çocuk yaşadığı anın
sınırından kurtularak, geçmişte olanları zihninde canlandırması geleceğe
ilişkin bazı kestirimlerde bulunması olanaklı hale gelir (Selçuk, 1997: 75, Dönmezer,
1997: 78).
Sembolik oyunların
görülmeye başlandığı bu dönemde, imgelerin kullanıldığı ve duyguların yoğun
olarak yer aldığı gerçek yaşama hazırlık niteliği taşıyan, bilişsel çıkışlı
etkinlikler söz konusudur.
Çocuk, büyük ölçüde
ben merkezci bir düşünce yapısında sahiptir. Farklı bakış açılarının
olabileceğinin ayrımında değildir. Dolayısıyla, bu durum onun yaşanılan
süreçteki kişilik ve adalet anlayışını da etkiler. Koşullara değil sonuca
bakarak karar verir.
Hareket eğitimine
ilişkin uygulamalarda çocuğun bilişsel düzeyi konusunda bilinmesi gereken
noktalardan birisi de, gruplandırma, kavramsal sınıflandırma, neden sonuç
ilişkisi kurabilme düzeyinde olmayışlarının bilinmesidir. Dolayısıyla, Piaget’nin
“mantık öncesi” olarak yorumladığı bu süreçte, çocuklardan istendik davranışlar
yerine onların yapabilecekleri ve yaptıkları ile ilgilenmek daha doğrudur.
Bu dönemdeki
çocuktaki bilişsel kısıtlılık birçok işlemi yapmaya elverişli değildir. Tersine
çevirme, dönüştürme yapamayacağı gibi algıları kendisi üzerinde yoğunlaşmıştır.
Dolayısıyla, düşünce de ben merkezcidir (Yavuzer, 1993: 88).
Motor gelişim dönemi
açısından temel hareketler dönemi başlangıç evresi ile ilk evrenin belli
bölümüne denk gelen iki, üç ve dört yaş çocukları için etkinlikler sosyal bir
uğraş olmaktan çok, kendisini dinlediği, kendisini konuştuğu, önceleri monolog
sonraları ise, benmerkezci bir uğraştır.
Bu dönem çocukları, hareket
eğitimi uygulamalarında lokomotor, manipulatif ve denge hareket gruplarına özgü
kurallı ve istendik etkinliklerden çok, kendi kendilerinin hareket
yeteneklerini anlamak ve denemek peşindedirler. Bunun peşi sıra temel
hareketler döneminin ikinci evresi olan “ilk evrede” ise, hareket gruplarına
özgü hareketler daha uyumlu ve kontrollü olmaya başlar. Örneğin, üç ile dört
yaş arasındaki çocukları parmak ucunda yürümeye başladığı gibi, geri geri
yürümeyi de beceririler. Ani dönüş ve duruşlar nedeniyle koşma becerilerinde
artma görülürken, merdiven tırmanma becerileri ve üç tekerlekli bisiklete binme
gibi etkinlikler gözlemlenebilir.
Denge, yakalama, durarak
uzun atlama, fırlatma, topa ayakla vurma, sıçrama, sekme gibi motor davranışlar
ilk etapta iki, üç, dört yaşlarında giderek gelişen ve artan bir şekilde
beceriye dönüşürken, asla mükemmel değildir. Mükemmel olması da
beklenmemelidir. Önemli olan kalitesi ne olursa olsun, hareketlerin
gerçekleştirilebilmesidir. Bu davranışlar aynı zamanda çocuğun bilişsel
gelişimi ile ilgili düzeyinin göstergelerinden de birisidir. Okulöncesi 36-72
aylık çocukların eğitim programında yer alan motor davranışların, “Temel
Hareketler Dönemi” gereği, daha kontrollü ve koordinatif düzeyde gerçekleştirilebilmesi
bilişsel düzey ve biyolojik olgunlaşmanın sonucudur.
Ancak bu konuda
çevresel faktörler olarak adlandırılan, deneyim, alıştırma ortamı sağlayan oyun
alanları ve çocuk parkları gibi uyaranların önemi unutulmamalıdır.
İşlem öncesi
dönemdeki bilişsel sınırlılıkların bilinmesi, çocuklara yönelik oyun veya
hareket eğitimi planlamalarında önemli bir yere sahiptir. Bu dönemdeki
çocuklarda “korunum sınırlılığı” söz konusudur. Herhangi bir nesnenin şekli ya
da mekanın konumu değiştiğinde, onun ağırlık ve hacminde değişiklik olmayacağı
ilkesi olan korunum, bu yaştaki çocukların biliş seviyelerinin
değerlendirebileceği bir durum değildir. Korunum ilkesi altı yaşına dek kazanılamamakla
birlikte, yapılan araştırmalar dört, beş yaşlarındaki çocukların özel
yetiştirme yöntemleri ile korunum sorununu çözebildiklerini göstermiştir (Morgan,
1981: 63).
Piaget’ye göre
insanlar yaşları ilerledikçe benmerkezci olmamayı öğrenirler. Eğer uygun
yaşantılar geçirilemezse, birey tüm yaşamı boyunca ben merkezli kalmaktadır. Oyun
veya hareket eğitimine ilişkin etkinliklerin, çocuğun biliş seviyesine uygun ve
giderek değişen bir karakter içermesi, çocuğu ben merkezcilikten başkalarına
önem ve değer vermeye yöneltebilecektir. Bu konuda aceleci davranmak, yani
çocuktan kurallara uymasını beklemek, arkadaşlarıyla bazı şeyleri paylaşmasını
istemek pek anlamlı değildir. Çünkü bu dönemde çocuklar her hangi bir etkinliği
gerçekleştirebilmeyi, hareket yeterliliğine ulaşma şekli ile
algılayabilmektedirler.
Yine bu yaşlardaki
çocukların “tersine dönebilirlik” kavramı ile ilgili bir biliş seviyesinde
olmadıkları bilinmektedir. Bir nesnenin farklı boyutlara/niceliğe dönüşmesi
olan tersine dönebilirlik ile ilgili anlayabilme yetersizlikleri onları hala
kısıtlar niteliktedir.
Aynı zamanda, bir
olay ya da nesnenin diğer yönlerini dışarıda bırakarak, bir yönüne yoğunlaşma
eğilimi olan “odaklaşma” bu yaş çocuklarında oldukça yoğundur. Buradan
hareketle, çocukların bir konu, olay ya da nesne ile ilgili farklı ve çok yönlü
düşünce içinde olmaları beklenmemelidir.
Psikomotor gelişim
açısından bakıldığında, hareket gruplarına ilişkin denge, manipülatif ve
lokomotor hareketleri rahatlıkla yapabilen bu yaş gurubu çocuklarından yaptığı
hareketlerle ilgili,
v
Ne
zaman?
v
Niçin?
v
Ne
kadar?
v
Neden?
Yapılması
gerektiği ile ilgili bir düşünce içinde olmaları beklenmemelidir. Öğretim
açısından ise, hareketler gerçekleştirilebildiği ölçüde kabul görmeli, yerine
getirememe ile ilgili bilişsel analizlere girişilmemelidir. Bu dönem çocukları
için, motor bir davranışı her hangi bir seviyede sergileyebilme yeterli ve
önemlidir. Zaten birçok motor davranış düzenli ve uyumludur. Karmaşık olmamak
kaydı ile birçok hareketi öğrenebiliriler ve gerçekleştirebilirler.
Çocukların bilişsel
kısıtlıklarının olması onların bazı birleşik hareket etkinliklerinde
bulunmalarını ve kuralsız (basit kurallı) bazı oyunlar oynamalarını engeller
nitelikte bir kısıtlılık içinde oldukları anlamına gelmez.
Cüceloğlu’na göre (1992),
beş yaşına gelen çocuklar bir nesneyi bağımsız bir nesne olarak değil o
nesnenin ifade ettiği sınıfın temsilcisi olarak görebilecek bilişsel
seviyededirler. Kavram ve sembollerin verdiği zenginliği kullanarak oyun
yaşamını renklendirmeye başlarlar. Taklit etme, oyun ve etkinliklerde önemli
rol oynar.
5-6 yaş grubu
çocuklarında hareketlerin koordinasyonu daha düzgündür. Lokomotor, manipulatif
ve denge hareket gruplarına özgü bir çok motor davranışı yerine getirebilirler.
Çocuk bu yaşlarda
duvar ya da tahta üzerinde yürümek, iki tekerlekli bisiklete binmek gibi denge
etkinlikleri ile ilgilidir. Müzikteki ritim onu ilgilendirir. Zamana uygun bir
tempoyla vuruş yapabilir (Yavuzer, 1993: 92).
Ritim ve tempo ile
bağlantılı çeşitli figüratif hareketlere ilişkin öğretim, zorunluluk ve dayatma
olmaksızın gerçekleştirilebilir. Çeşitli dans etkinlikleri, basit ve temel
formda, isteğe bağlı olarak yerine getirilebilecek davranışlardır.
Çocuğun temel
hareketler dönemine ilişkin motor davranışları beceri ölçüsünde
gerçekleştirebiliyor olması onun sosyal ve duygusal gelişimini olumlu yönde
etkilemekte, kişilik ve benlik yapısına ilişkin gelişiminde önemli rol
oynamaktadır. Hareketlere ilişkin yeteneklerin takdir edilmesi çok önem taşır.
Çocukların bu yaşlarda kendilerini başkalarıyla kıyaslıyor olmaları ve övünme
eğilimi göstermeleri doğaldır. Takdir edilmeleri bu duygusal istek ve ihtiyacı
karşılar.
İşlem öncesi
dönemdeki çocuğun, bilişsel seviyesi göz ardı edilmeden düzenlenecek motor
gelişime ilişkin öğretim, onun algılayabileceği biçimde olmak zorundadır.
Operasyonel düşünme yetisine ulaşmamış olmaları yani, kıyaslama yapamıyor
olmaları dikkate alınmalıdır. Kavram kullanabilme, muhakeme yapabilmelerinin
sadece özelden özele yapılan bir benzetmenin ötesine geçemiyor olması, onların oyun
veya hareket eğitimine ilişkin uygulamalarının niteliğini belirlemelidir.
Sürekli hedeflere yönelik algılamalarda başarılı olmaları, yer ve zaman
açısından uzaktaki hedeflere karşı başarısız olabilecekleri, yakın çevreleriyle
ilgili oluşları ve en önemlisi görsel algı ve zihinsel semboller geliştiriyor
olmaları unutulmamalıdır.
C.
M. Charles’ın ifadesiyle Piaget’ye göre (çev. Ülgen, 1992: 6, 12, 13), işlem
öncesi dönemde çocuk, dört yaşın başlarında zihinsel büyümede büyük bir adım
atar. Objelerin yerini alan zihinsel sembollerin biçimlendirilmesi obje ve
olayları işaret etmede dili kullanma, tutarsız olsa da, gruplandırmalar
yapabilme, basit düzeyde akıl yürütebilme, zihinsel imajlar kullanma yeteneğine
ulaşır.
Sezgisel düşünme
olarak nitelendirilen işlem öncesi dönemin duyu-motor sonrası aşamasını içeren
dört yaş ve sonrası süreçte çocukta dil iletişimsel, kendini merkeze alan ve
bilgileri diğerine geçirmeye yönelik bir konuşmayı içerir.
Yine sezgisel
dönemde çocuğun sözel gürültü şekliyle sık sık tartışması olağandır. Bununla
beraber, bu tartışmanın inandırma ve ikna etmeyle ilgili olmadığı bilinmelidir.
Oyun veya hareket etkinliklerinde bu tür davranışlara olanak sağlanırken, yasaklayıcı
ve engelleyici olunmamalıdır.
Bu dönemde (4-6 yaş),
oyun veya hareket eğitimi etkinliklerinde giderek artan bir şekilde sosyalleşme
eğilimi ön plana çıkmaya başlar. Elim sende, saklambaç, kaybolan objeleri arama
ve tahmin oyunları kabul görmeye başlar. Bu dönemin bilişsel düzeyi gereği
çocuklar, oyunun sonucu ile değil, nasıl oynandığı ile ilgilidirler. Basit
kuralların ötesindeki kuralları bilmeleri ve onlara uymaları çok zordur.
Dolayısıyla,
öğretmenler, sayıca az ve çok basit kurallar koymak, gözlemlemek ve dönüt
vermekle ilgili olmalıdırlar. Çocukların kuralları hatırlayamamaları, bunları
uygulayamamaları çok doğal karşılanmalıdır. Oyun veya hareket eğitimi
etkinliklerinde çocukların herhangi bir davranışı sergileyebilmeleri önemli bir
çıktı olarak değerlendirilmelidir.
Yine
bu dönemde, çocukların zihninde gerçek olayların birbirine karışıyor olması, gerçek
olay ile kurguların ayırt edilemiyor oluşu, gidişatın o yönde anlamlı gelmesi
çocuğu “yalan” söyleme davranışı içine iter. Ancak bu gerçek anlamda bir yalan
değildir. Dolayısıyla, “dürüst” olmayan bir davranış biçiminde
değerlendirilmemelidir. Oyun ve diğer etkinliklerde bu gibi durumlar ortaya
çıkarsa, çocuğun yargılanmaması gerekir.
Oyun veya hareket eğitimi etkinliklerindeki
“yarışma,” bu dönem çocuklarında gerçek yarışma esprisini oluşturan “rekabet”
açısından bir şey ifade etmemektedir. Çünkü bu dönem çocukları birbirleriyle
bir eylemi gerçekleştirebilmeleri dışında kazanma ve kaybetme peşinde
değillerdir. Yani, böylesine bir yarışma /rekabet bilişi söz konusu değildir.
Doğal olarak, gerekli de değildir.
Buradan hareketle, okulöncesi dönemi çocuklarının hareket eğitimi
etkinliklerinde birbirleriyle yarıştırılmaları düşünülmemelidir. Çünkü çocuk bu
dönemde kendisi için oynar veya bir “iş” yapar.
Otorite
ve boyun eğme konusunda ise işlem öncesi dönem, çocuğun dört beş yaşlarında
yetişkinlere mutlaka boyun eğdiği, iyi olmanın itaat etmek olduğu algısının
yaşandığı bir süreçtir. Grup sorumluluğunun henüz taşınamıyor oluşu onların
bireysel olmalarının bir sonucudur. Bu nedenle, her hangi bir olumsuz davranış
nedeniyle gurubun cezalandırılması yaklaşımını beklemez ve anlamazlar. Bununla
birlikte, “yaramaz”lık yapan çocuğun, bunun için bir suçluluk duyması ender bir
durumdur. Çünkü onun yaptığı “yaramazlık”değildir.
6-7 yaşlarında ise, otorite
ve boyun eğme konusundaki yetişkin davranışını algılamada değişiklikler
oluşmaya başlar. Yetişkinlerin davranış tutarsızlıklarına dikkat edilir, ancak
boyun eğme konusunda aynı tutumları devam eder.
Hareket eğitimine
ilişkin bireysel davranışlar olağan karşılanmalı, çocuğun yanlış ve hatalı
davranışları konusunda uzun süreli suçluluk duyması beklen-memeli, ondan
istenilen etkinliğe ilişkin davranışlar model olunarak sergilen-melidir.
Çocuklar için “suç”
kötü davranıştır. Kötü davranış ise yetişkine karşı çıkmaktır. Dolayısıyla, böyle
bir davranışta kötü bir şey yoktur. Ceza ise, kötü bir davranışın doğal
sonucudur. Çocuğun her hangi bir bireysel ve farklı davranış sergilemesi ya da
istenilen bir etkinliğe katılmaması iyi anlaşılmalı ve değerlendirilmelidir. Çünkü
bu bir karşı çıkıştır. Etkinliğin ona hitap etmiyor oluşu bu tür davranışların
nedeni olabilecektir. Bu gibi durumlarda çocuk zorlanmamalı ya da kendisi için
“kötü” olsa bile bunun bir karşı duruş olduğu düşünülerek anlamlı bir davranış
olarak değerlendirilmelidir.
Bu dönem
çocuklarının oyun veya hareket eğitimi etkinliklerinde, sosyal davranışa
ilişkin boyutların çeşitlenmesi, 6-7 yaş ve sonraki süreçlerde ortaya çıkmaya
başlar. Başkalarının içinde olup tek başına oynarlarken, artık yavaş yavaş
başkalarının katılımını bekler ya da başkalarına katılma eğilimi gösteririler.
Dolayısıyla, anaokulu son dönem ile anasınıfı çocukları grup etkinliklerinde
daha sık rol almaya başlarlar.
Görüldüğü gibi, işlem
öncesi dönemde, çocukların motor gelişim dönemine özgü özelliklerinin
geliştirilmesinde, bilişsel gelişim düzeyi gereği, çok basit, kuralsız ya da az
kurallı bireysel ağırlıklı oyun ve oyunsal formdaki etkinliklere ihtiyaç
vardır. Örneğin, sıçrama hareketi ile ilgili olarak ileriye sıçrama öğretimi
değil, kurbağa gibi sıçrama öğretim yaklaşımı daha doğru ve çocuk için daha
anlamlıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.